HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 KASIM 2025, PAZARTESİ

Yine Şii - Sünni çatışmasının, kavgasının altyapısı hazırlanıyor

Hüseyin Baş: "Sen bırak Halep'i almayı, sen Kıbrıs'ı koru, sen adalarını koru. Sen kendi Misak-ı Milli sınırlarını korumaktan acizsin."
 
03.12.2024 10:49
Yine Şii - Sünni çatışmasının, kavgasının altyapısı hazırlanıyor
Yine Şii - Sünni çatışmasının, kavgasının altyapısı hazırlanıyor
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş partisinin Kahramanmaraş 9. Olağan İl Kongresine katıldı.

Ali Türk'ün BTP Kahramanmaraş İl Başkanı seçildiği kongrede konuşan Hüseyin Baş Suriye'de yaşanan son olaylarla ilgili dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu.

Silahlı muhaliflerin Halep şehir merkezine girmesinin ardından Türkiye'de bir kesiminin 'Halep'i alıyoruz' şeklinde sosyal medya paylaşımları yaptığını ifade eden Hüseyin Baş, "Halep'i HTŞ alıyor! ?  Sen bırak Halep'i almayı sen Kıbrıs'ı koru, sen Adalarını koru" dedi.

Hüseyin Baş şunları söyledi;

 "Halep'i kim alıyor? "

"Hükümetin beslediği medya trolleri, sosyal medya trolleri aslında işbirlikçi uzantılar, 'Halep'i alıyoruz' demeye başladılar bir anda. Halep'i kim alıyor? Halep'i HTŞ alıyor! Yani siz, 'HTŞ ile yani dünkü IŞİD'in, El Nusra'nın bugünkü uzantısı olan, sokaklarda kafa kesen, bulduğu kadına tecavüz eden ahlaksız ve vicdansız insanlarla birlikte Türkiye Cumhuriyeti olarak Halep'e giriyoruz' mu diyorsunuz?  Sen bırak Halep'i almayı sen Kıbrıs'ı koru, sen Adalarını koru. Sen kendi Misak-ı Milli sınırlarını korumaktan acizsin, sen bu noktadasın.

 "Seçimden sonra Mehmet Şimşek'i niye göreve getirdin?"

Sen kendi ülken içinde alacağın kararları hür ve bağımsız bir şekilde almayı becerebiliyor musun? Sen bırak Halep'i! Sen Seçimden hemen sonra Mehmet Şimşek'i niye göreve getirdin? Hani o faizi 'Asla yükseltmem. Benim ekonomi politikalarım bana özeldir, faizde nas vardır' diyen Erdoğan; Mehmet Şimşek'i niye getirdin? Seçimde az oy alınca kulağını mı çektiler de getirdin, niye getirdin? Sen önce kendi ülkende bağımsız karar al.

 "45 günü bulmaz kabinede değişimlerle karşılaşırsınız"

Amerika'da seçim oldu; Biden kaybetti, Trump kazandı. Sanki bizim ülkede seçim oldu. Tam bir müstemleke zihniyeti. Sömürü ülkesi olsak bu kadar oluruz. Trump kazandı, 45 günü bulmaz kabinede değişimlerle karşılaşırsınız. Niye? Çünkü artık yeni Amerikan yönetimine uygun bir kabine oluşturmamız lazım. Sen önce kendi ülkene sahip çık!

 "Kafa kesenle, İslam'a en büyük zararı verenle birlikte oluyorsun"

Halep'i alacakmış! Sen bugün kafa kesenle, 'Allahuekber' deyip o maskenin

Arkasına sığınıp İslam'a ve dine en büyük zararı verenle beraber oluyorsun ve bu bir

terör örgütü. Bütün dünya bunu terör örgütü olarak tanıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de resmi olarak terör örgütü olarak tanıyor. Sen bununla beraber oluyorsun ve  'Halep'e alacağım' diyorsun. Ya Allah'tan korkun, Allah'tan korkun!

 "Yine Şii - Sünni çatışmasının, kavgasının altyapısı hazırlanıyor"

Buradaki meseleyi çok kısa söyleyeyim ben size; Halep'e giren güçler Sünni, ama oradaki yerleşik halk Şii. Bir Şii - Sünni çatışmasının, kavgasının yine altyapısı hazırlanıyor ve bu tezgah oluşturuluyor.  Allah bizleri de korusun bakın Suriye'de gördüğünüz tablo yarın burada da yaşanabilir. Biz eğer fitneye alet olursak aynısını burada yaşarız.

"Şu anda bir 3. Dünya savaşı varsa Türkiye, ABD ve İsrail ile aynı safta"

En üzücüsü de şu; eğer bir 3. Dünya Savaşı'nı bugün yaşıyorsak.  Çünkü bu bölgede şu anda Rusya var, İngiltere var,  Almanya var, Fransa var, Çin var,  Amerika var, İsrail var, Türkiye var, adını saymadığım daha onlarca ülke şu anda doğrudan veya dolaylı güçlerle kendisi veya vekil güçleriyle bölgede. Dolayısıyla bu bütün dünyanın savaştığı bir ortam ve bundan 50 yıl sonra 'Bu bir 3. Dünya savaşıydı' denirse ve 3. Dünya Savaşı'nın iki tarafından bahsedilirse bir tarafı boş ver, bir taraf ne olacak, nasıl anlatılacak biliyor musunuz; ABD, İsrail ve Türkiye! 3. Dünya Savaşını anlatanlar, o tarihi yazanlar 50 yıl sonra Türkiye'yi ABD ve İsrail'le birlikte anacak.

 "Bu hükümet Orta Doğu'da ABD'nin ve İsrail'in polisidir"

İsrail karşıtıyım diye yola çıkmış olan hükümet, Orta Doğu'da Amerika ne istiyorsa harfiyen yerine getiriyor, İsrail ne istiyorsa harfiyen yerine getiriyor. Suriye'yi 2011'den beri darmadağın ettin, ne huzur bıraktın, ne mutluluk bıraktın, hiçbir şey bırakmadın. Türkiye'ye ne faydası oldu? 3 milyon, 5 milyon, 10 milyon sığınmacının ülkemize gelmesinin dışında bize ne etkisi oldu bunun? Sen bu savaşın tarafı oldun ve bu savaştan senin ülken zerre kadar çıkar elde etmedi. Bu savaştan kimlerin çıkarları vardı; ABD'nin ve İsrail'in. Bakın bu hükümet Orta Doğu'da ABD'nin ve İsrail'in polisidir, başka hiçbir şey değiller."



 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.