HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 KASIM 2025, PAZARTESİ

BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'tan seçim değerlendirmesi

Seçim sonuçlarını değerlendiren BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, "Tarihte krallıktan dönüp Cumhuriyete evrilen birçok örnek vardır. Cumhuriyetten dönüp krallığa evrilen herhalde tek örnek Türkiye olacak" dedi.
01.06.2023 12:06
BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'tan seçim değerlendirmesi
BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'tan seçim değerlendirmesi
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş seçim sonuçlarını değerlendirdi.

"Toplum kaybetmiştir. Gençlik kaybetmiştir. Türkiye gelecek 5 yılını kaybetmiştir" diyen Hüseyin Baş sözlerine şöyle devam etti; "Ama sizin gördüğünüz siyasilerin hiçbiri kaybetmedi. Hepsi çok mutlu, mesut. Grup kuracak vekillerini aldılar. Devletten seçim yardımı alabilecek oy oranını aldılar ve size hiçbir şey katmadılar. Herkes kazandı. Herkes bundan 6 önceki pozisyonuna geri döndü. Zaten 6 ay önceki pozisyonlarından anladığım kadarıyla mutluydular"

Muhalefetin içindeki Truva atları


Vatandaşlara, "Hiç kimsenin bizi kurtaracağı yok, hiç kimsenin bize sahip çıkacağı yok, hiç kimsenin bizi önemseyeceği de yok" diye seslenen BTP lideri, "O muhalefetmiş gibi görünen ancak bugün iktidar, 'Anayasanın ilk 4 maddesini değişelim' dese hemen koşa koşa 'evet' oyu verecek olan, muhalefetin tarafındaymış gibi olup iktidara 400 milletvekilini sağlamak için belki de içeride truva atı olarak duran siyasi partileri saymıyorum bile… Bu insanların Türkiye'ye katacağı hiçbir şey yok ve bu insanların hiçbiri mutsuz değil" dedi.

Erdoğan 3 seçimdir yüzde 52 alıyor


Seçim değerlendirmesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son 3 seçimde aldığı oy oranına değinen BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş,  "2014 yılında Tayyip Erdoğan yüzde 52 oy aldı. 2018 yılında Tayyip Erdoğan yüzde 52 oy aldı. 2023 yılında Tayyip Erdoğan yüzde 52 oy aldı. Siz Tayyip Erdoğan'dan yüzde 0,1 oy bu tarafa getirememişsiniz" dedi.

"Cumhuriyet'ten krallığa tek örnek"


Hüseyin Baş'ın seçim değerlendirmesinde en dikkat çekici bölümlerden biri de krallık üzerine oldu.  Baş, "Tarihte krallıktan dönüp Cumhuriyete evrilen birçok örnek vardır. Cumhuriyetten dönüp krallığa evrilen herhalde tek örnek Türkiye olacak. Nasıl bir mecburiyetin içine bırakıyoruz ki toplumu, toplum bunu kabullenebilir hale gelmiş. Nasıl bir yokluk var burada? Nasıl bir çözümsüzlük var? İşte bu çözümsüzlüğü, bu yokluğu oluşturan mevcut siyasiler. Bütün hepsiyle yollarımızı ayırıp yeni bir yol çizip o yoldan yürümenin vaktidir" dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.