HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 03 KASIM 2025, PAZARTESİ

O partiler için CHP’yi terk etme zamanı geldi

CHP oylarıyla TBMM'ye DEVA Partisi 15, Gelecek Partisi 10, Saadet Partisi 10, Demokrat Parti de 3 vekil sokmuştu. Bu milletvekillerinin Cuma günkü yemin töreni öncesinde CHP'den istifa etmesi bekleniyor. İlk hamle Gelecek Partisi'nden geldi ve 10 vekil CHP'den istifa etti.
01.06.2023 09:56
O partiler için CHP’yi terk etme zamanı geldi
O partiler için CHP’yi terk etme zamanı geldi
CHP oylarıyla TBMM'ye giren Gelecek, Deva, Saadet ve Demokrat Partili milletvekilleri yemin töreni öncesinde istifa ediyor.

İlk hamle Ahmet Davutoğlu'nun Gelecek Partisi'nden geldi.  10 milletvekili CHP'den istifa etti.

Konuyla ilgili açıklama yapa n Muğla milletvekili Selçuk Özdağ, "Biz bugün Gelecek Partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisi'ne istifa dilekçelerimizi verdik 10 milletvekili arkadaş. TBMM'ye de vermiş bulunuyoruz. Yemin töreninde de kendi partimiz ile yemin edeceğiz. Burada beraberce Millet İttifakı birlikte yürümeye, birlikte millet iradesini veya milletin problemlerini meclise yansıtmaya, kamuoyuna yansıtmaya devam edeceğiz. Çünkü 10 ay sonra belediye başkanları seçimi var. Oraya hazırlanmamız gerekiyor. Özeleştiri mutlaka yapılır, her parti yapmalıdır. Eleştirilere de açığız. Neden kazanamadık, niçin kazanamadık? Eşit bir seçim değildi, adil bir seçim değildi. Buna rağmen kazanabilir miydik? Evet kazanabilirdik" dedi.

CHP oylarıyla DEVA Partisi 14, Saadet Partisi 10, Demokrat Parti de 3 TBMM'ye vekil sokmuştu. Bu milletvekillerinin de Cuma günkü yemin töreni öncesinde CHP'den istifa etmesi bekleniyor.

"Aslında istifaya gerek yok"


CHP listelerinden Mersin Milletvekili seçilen DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen, CHP listelerinden Meclis'e giren milletvekillerinin istifalarına ilişkin bir soruya, "İstifaya gerek yok aslında. Seçim Kanunu, CHP listelerinden DEVA Partisi kimliğiyle girmeye müsaade ediyor. Biz, DEVA Partisinden hiçbir zaman ayrılmadık" dedi.

Ekmen, "Bence teknik olarak tam konuyu bilmiyor olabilirler. Biz, mesela listeler verilmeden önce bir muvafakatname imzaladık. O muvafakatname şunu diyordu; 'Ben DEVA Parti'liyim. CHP'nin benim ismimi YSK'ya bildirmesine izin veriyorum'. Bugün de ben yine DEVA Parti'liyim, CHP'nin listesinden ayrışmam için Meclis Başkanlığı nezdinde bir işlem dilekçesi var. Bu kesinlikle ismi 'istifa' olan bir süreç değil" şeklinde konuştu.

Öteyandan bu 4 parti, meclisteki temsillerini güçlendirebilmek için formül arayışlarını sürdürüyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
Bir ülkenin gerçek yüzü, sokaklarındaki düzenle, meydanlarındaki bayraklarla değil; en savunmasız insanlarına nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu ülkede, Aydın Söke Açık Cezaevi’nde, sessizce tükenen bir hayat var: Öztürk K. Öztürk K. %75 engelli. Talesemi majör hastası, aynı zamanda tip 1 diyabetli. Yani yaşamı boyunca düzenli kan nakline, insüline ve hijyenik ortama ihtiyaç duyan bir insan. Yürüyerek girdiği cezaevinde bugün artık yatalak hale gelmiş durumda. Kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, yürüyemiyor, elleri titriyor, bilinci kimi zaman gidip geliyor. Ve o hâlâ orada, duvarların arkasında “infaz” adı altında yaşam mücadelesi veriyor. Cezalandırmak, bir toplumu düzen içinde tutmanın aracıdır, denir. Ama insan onurunu korumayan bir ceza, artık adaletin değil, intikamın alanına girer. Bugün Türkiye’de, “hasta mahpuslar” başlığı altında yüzlerce insan, fiilen ölüm cezasına mahkûm edilmiş durumda. Her rapor “cezaevinde kalamaz” dese de, her dilekçe “uygun değildir” gerekçesiyle geri dönüyor. Peki, neye uygun değildir? Bir insanın yaşamasına mı? Bir devletin vicdanına mı? Öztürk K.’nin kardeşi, “Yürüyerek girdi, şimdi nefes bile alamıyor. Kimse duymuyor” diyor. Oysa devlet, her yurttaşının yaşam hakkını korumakla yükümlüdür — suçlu ya da suçsuz fark etmeksizin. Çünkü yaşam hakkı, hiçbir mahkemenin elinden alamayacağı bir haktır. Cezaevleri, yalnızca demir parmaklıkların ardındaki suçluların değil, dışarıdaki toplumun da aynasıdır. O aynada ne görüyoruz? Gözünü kapatmış bir sistem mi, yoksa el uzatmaya cesaret eden bir toplum mu? Bir devletin adaleti, güçlüye değil, güçsüze gösterdiği şefkatle ölçülür. Öztürk K.’nin durumu bir istisna değil, bir gösterge. Bir ülkenin sağlık sistemi, hukuk düzeni ve vicdanı burada kesişiyor. Ve biz, üçü arasında sıkışmış bir insanın her geçen gün eriyişini izliyoruz. Bu bir siyaset meselesi değil. Bu, insanlık meselesi. Bir insanın yaşamasına yardım etmek, bir partinin, bir ideolojinin, bir grubun meselesi değildir. Bu, hepimizin ortak sorumluluğudur. Yetkililere sesleniyorum: Adalet Bakanlığı’na, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, İnsan Hakları Kurumları’na… Bu bir “dosya” değil, bir hayat. Ve o hayat, gün be gün elimizden kayıyor. Bir insanın ölüme terk edilmesi, hukukun değil, sessizliğin eseridir. Ve biz sustukça, adalet bir kelimeden ibaret kalır. Bir mahkûmun yatağında öylece çürüyüp gitmesi, hepimize dokunmalı. Çünkü bir gün, adaletin terazisi yeniden kurulacak. O gün geldiğinde, belki de en çok şunu sorgulayacağız: “Biz sustuğumuzda kim ölmüştü?”
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.