HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 22 MAYIS 2025, PERŞEMBE

ADD Aile Şirketi Değildir, Egoların Gölgesi Hiç Değildir ADD: Açılımı Artık “Aile Dostları Derneği” mi?

21.05.2025 00:00
Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) gibi köklü, sorumluluğu büyük bir yapının başına geçen herkesin bilmesi gereken ilk kural şudur: Dernekçilik ciddiyet, denge ve duruş ister. Hele ki bu görev Orhangazi gibi tarihi, sosyal duyarlılığı yüksek bir ilçedeyse, bu sorumluluk daha da büyüktür. Ancak geldiğimiz noktada ADD Orhangazi Başkanı İsmail Saidoğlu'nun açıklamaları, uygulamaları ve kurum yönetim biçimi tam anlamıyla bu sorumluluğun uzağında bir görüntü çizmektedir.

Bir zamanlar öğrencilere burslar, ücretsiz kurslar sağlayan, halkın arasında, gençliğin içinde yer alan ADD Orhangazi, bugün aile şirketi görüntüsünden öteye geçemiyor. Dernek binasına giden, etkinliklerine katılmak isteyen insanlar kendilerini bir "bizden misin değil misin?" eleğinden geçirilmiş hissediyor. Çünkü yönetim, Atatürkçülüğü yaymak yerine, kişisel egoları büyüten bir vitrine dönüşmüş durumda.

İsmail Saidoğlu'nun son dönemde yaptığı açıklamalar ne yazık ki dernekçilikten çok, bireysel ideolojik hesaplaşmaları ve kutuplaştırıcı söylemleri içeriyor. Eleştiri yapmakla hakaret etmek arasındaki sınır ihlal ediliyor. Tarafsızlık ilkesi, şahsi düşmanlıkların, siyasal pozisyon alışların gölgesinde yok ediliyor.

ADD Orhangazi Başkanı sıfatıyla Atatürk'ün fikirlerini, devrimlerini ve mirasını yaşatması gereken İsmail Saidoğlu'nun sosyal medya paylaşımlarında Atatürk yerine tarikat lideri olarak anılan ve "gavs" diye nitelendirilen kişilerin sözlerine yer vermesi, yalnızca etik değil, hukuki açıdan da ağır bir çelişkidir. Bu tercihler, Atatürk ilke ve inkılaplarının açıkça ihlalidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan 677 sayılı Devrim Kanunu (Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması Hakkında Kanun) halen yürürlüktedir. Bu yasa, dini kisveyle toplumsal ve siyasal etki yaratılmasını yasaklar. Dernek başkanlığı gibi kamuoyuna açık ve anayasal bir görevde bulunan bir kişinin, bu yasa ile taban tabana zıt referanslarla kamuoyu oluşturma çabası, açıkça devrim karşıtı bir tutumdur.

Ayrıca 5253 sayılı Dernekler Kanunu ve Türk Medeni Kanunu'nun ilgili maddelerine göre, kamu yararına çalışan bir derneğin yöneticisi, derneğin amacı dışında açıklamalarda bulunamaz, kişisel ideolojik propagandaya derneğin kurumsal kimliğini alet edemez. Saidoğlu'nun bu tavrı, ADD'nin tüzel kişiliğini zedelediği gibi, laik ve çağdaş hukuk düzenini de hedef alır niteliktedir. Atatürk'ü gölgede bırakıp tarikat önderlerine alan açan bir anlayış, sadece ADD'ye değil, Cumhuriyet'e de ihanet etmektedir. Bu durumda sorulması gereken tek soru kalıyor: "ADD Başkanlığı mı yapıyorsunuz, yoksa menzile mi yön veriyorsunuz?"

ADD halkındır, bireylerin değil. Dernek, kimsenin şahsi kalesi, siyasi kariyer basamağı ya da aile mirası değildir. Bu bakış açısı, Atatürk kimliğine zarar vermektedir. Çünkü Atatürkçülük; herkesi kucaklayan, akla ve bilime dayalı bir toplumsal duruştur. Bu duruş, birkaç kişinin keyfine göre şekillendirilemez.

Unutulmamalıdır ki, dernekçilik anayasal bir hak ve görevdir. Ulusal bayramlarda çelenk sunmak, törenlere katılmak sadece sembolik değil, aynı zamanda anayasal bir yükümlülüktür. ADD, yalnızca üç-beş kişinin toplanıp aile ortamı kuracağı bir yer değildir. Gençlere Atatürkçülüğü anlatmak yerine kimlerin üye olup olmayacağına dair keyfi kriterler uygulamak, bu kuruma ihanet etmektir.

Sayın Saidoğlu, siz ADD'nin başkanı olarak dernekçilik yapmak yerine, siyasi partileri hedef alan, taraflı ve hayal ürünü açıklamalarla gerçeklikten uzaklaşıyorsunuz. Üstelik geçmişte MHP ilçe başkanlığı yaparken derneğe üye olmak istememize rağmen kapıları kapatmanız, kurumsal sorumluluğunuzun kişisel hesaplara kurban edildiğinin en net göstergesidir.

ADD, senin hanedanının arka bahçesi değildir. Aynı şekilde hiçbir partinin değildir. ADD'nin gücü, her kesimden Atatürkçüye kapısını açmasından gelir. Kurucular kurulu bahanesiyle üye alımını keyfi hale getirmek, anayasanın ruhuna da, Atatürk'ün vizyonuna da aykırıdır.

Bazen insan soruyor kendine: "Bu kurum Atatürkçü Düşünce Derneği mi, yoksa aile içi özel mülk mü?" Hani neredeyse tapuya "Saidoğlu ve Ortakları Ltd. Şti." diye geçecek.

Sayın İsmail Saidoğlu, madem üyelik başvurularını anayasanın süzgecinden geçiriyorsunuz, rica etsek bize de o özel anayasayı bir gösterin. Zira 1982 Anayasası madde 33 çok açık diyor: "Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir." Dernek yönetimleri de elbette tüzük hazırlayabilir ama bu tüzükler kişisel kıstaslar ve siyasi radarlarla değil, anayasal çerçeveyle uyuşmak zorundadır. Öyle "ben seni sevmedim, forma yok", "sen geçen gün başka partiden tweet attın, çay da yok" tarzı bir sistem maalesef yok.

Zaten bu gidişle üyelik formu değil, mülakatla CV alacaksınız. Belki birkaç referans mektubu, banka teminatı da istersiniz. Genç bir vatandaş ADD'ye katılmak istiyor, siz ise kurucular kurulu bahanesiyle bir tür "kulübe alım kriteri" uyguluyorsunuz. Beyefendi, bu Oxford değil, ADD.

Peki görev nedir? Dernekler Kanunu ve Anayasa'nın 34. maddesi diyor ki: Herkes barışçıl şekilde toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Sizin göreviniz bayramlarda çelenk bırakmak, törenlerde bulunmak, Atatürk'ün mirasını yaşatmak. Yani miting yapmak değil ama miting gibi konuşmak da değil. Lütfen megafonu yere bırakın, çelengi elinize alın.

Siz ne yapıyorsunuz peki? Bir yandan Cumhurbaşkanı'na, bir yandan CHP'ye, AKP'ye, MHP'ye laf yetiştiriyorsunuz. ADD'nin misyonu partiler üstüdür; oysa siz derneği siyasi güreş arenasına çevirmişsiniz. Atatürkçülük bir bayraktır, sizse bu bayrağı sanki siyasi sopa sanmış gibisiniz.

Kaldı ki ADD halkındır, mülkiyeti şahsa geçmez. Şahsileştirmek ne demek? Derneği "kiminle çay içtiysem o girer" mantığıyla yönetmek, hukukta buna idari keyfiyet denir. Eh, keyfiyet anayasal düzlemde hoş karşılanmaz; çünkü orası ne kahvehane ne de holding.

Hele hele "Ben kurucular kuruluna sordum, seni uygun bulmadık" gibi cevaplar, sivil toplumda anti-demokratik uygulamaların en zarif kılıfıdır. Bu yaklaşımla dernek değil, ancak aile toplantısı yönetilir. Ve aile demişken… ADD'nin geldiği yer, öyle bir yer ki, üç kişiyle toplanılıyor, kararlar alınıyor, sonra da "Biz halkız!" deniyor. O zaman biz de soralım: Halk bu kadar az kişi mi kaldı?

Sonuçta Atatürkçülük bir vizyondur, bir ilkeliliktir. Kendi küçük dünyasına sığdırmaya çalışanlar, onu anlayamazlar. Atatürk'ü kendi gölgesinde bırakmaya çalışanlar, önce kendi gölgeleriyle yüzleşmelidir.

ADD Orhangazi, halkın kurumu olmalıdır. Ne babadan oğula geçer, ne de ideolojik puan cetveliyle üye alınır. Ya bu egosal aile saltanatından çıkılır, ya da ADD tabelasının altına küçük puntolarla şu yazılır:

"Sadece bizimkiler girebilir. Diğerleri zahmet etmesin."


Son olarak açıkça ifade etmek gerekir ki; Atatürkçülük, hiçbir kurumun ve hiçbir bireyin tekeline ait değildir. Hele ki egoların, kişisel ihtirasların, kutuplaştırıcı dilin gölgesinde asla kalamaz. Atatürk tüm millete, hatta tüm insanlığa mal olmuş bir değerdir. Bu değeri içi boş hamasetle değil, hakkıyla, samimiyetle ve kapsayıcılıkla taşımak gerekir.

ADD Orhangazi derhal bu aile şirketi anlayışından, kişiselleştirilmiş yönetim tarzından ve siyaset ötesi olması gereken bir kurumun itibarsızlaştırılmasından kurtarılmalıdır. Aksi takdirde Atatürk'ün emaneti olan bu yapı, kişisel ikballer uğruna yok olup gidecektir.

 
Yüksel AKBAYRAK / TERS KÖŞE / diğer yazıları
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--
logo

   E-posta: bilgi(@)ucuncugozgazetesi.com
Tüm hakları Üçüncü Göz Gazetesi adına saklıdır: ©2019-2025

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.